SON DAKİKA
Av. Özcan ÇETİN

MALATYA' YA AĞIT

MALATYA' YA AĞIT
A- A+

MALATYA’ YA AĞIT 

Bir pazar akşamıydı. 

İçinde fırtınayı saklayan kar taneleri,  Sessizce konuyordu yüreğime. Kışın son karıydı diyordum kendi kendime, 

Ömrümden eksilttiğim. 

Zemheriden arda kalan son çeltikti. 

Yarından sonra baharı müjdeleyen.

Oysa bitmeyecek bir kışı saklıyormuş sinsice. 

Yüzümde eriyip akan katreler, 

Kıyametin timsah gözyaşlarıymış. 

Bir daha kalkmayacak yorganı ilmek ilmek işleyip, 

Beyaz karanlığına kapatıyormuş sokaklarımın. 

Şehrimin, hatıralarımın. 

Yıldızları da kapatmıştı bulutlar,

Kopacak figanın ağıtını perdeliyordu. 

Ve kışı yeni başlıyordu hayatımın. 

Ben habersizce dolaşırken sokaklarında memleketimin, Son kez bakıyormuşum yarım minareye bilmeden. 

Yarım kalmış bir ömrün simgesi. 

Tamamlanmamış hikâyenin ayracı. 

İdama götürdüğü baharın, 

Kırık kalemiymiş baktığım. 

Bitmeyecek sürgünün mahpus penceresinden. 

Kaldırımlar, son halısıymış merdiven bitiminin. 

Akşam eve dönerken yüreğimde hissettiğim sevinç kıpırtısı, Bir daha uyanamadığım sabahın hüznünü saklıyormuş. 

Gözlerime kapaklanan gece, 

Ansızın kapı çalmak için bekleyen felaketin suskunluğuymuş. 

Ve sonra koptu tufan. 

Yükselen feryatlar Beydağ’ı ağırlığında.

Ölümden kaçışın kapısıydı sinesi babaların. 

Anneler siper etmişti gövdelerini evlatlarına. 

Durmuyordu yer. 

Ona eşlik eden gökler ayaktaydı, Mahşerin provasında. 

Birçok kez aynı iştiyakla tekrarlanan. 

Yüzyıllardır beklenen şarkının eşliğinde, Hüzünlü harflerle bestelenen. 

Güneş süzülmüyordu artık, Moloz tozlarının arasında. 

Sis perdesi aralanınca,  Girilecek bir kapı yoktu yuvalara. 

Kayboldu hatıralar. 

Ne Fuzuli Yokuşu kaldı, 

Ne de Kığılı Pasajı’nda Kasım amcanın buğulu paça çorbası 

Yeşilyurt’un tavasını pişirecek fırın üşüyordu. 

Acıları tatlandırmıyordu Şire Pazarı. 

Fidandan beslenen yarım asırlık çınar devrildi. 

Kanal boyunun son nefesiydi içime çektiğim, 

Hatıralardan esip gelen. 

Hayallerimin membaı kurudu. 

Umutlarımla buluşacak bir yer yoktu artık. 

Yıldız Büfe, elveda diyordu bu kez buluşanlara. 

Kışlanın Başı, son kez ağırlamıştı misafirlerini. 

Bakırcılar çarşısını gösteren çekiç sesleri sustu korkudan. 

Doğanşehir, batan güneşin adı oldu. 

Nereye tutunacağım bilmiyorum. 

Emeksizin yokuşu yorgun. 

Taş mağaza pusulam kırık. 

Beydağ’ının başı dumanlıydı. 

Bilseydim doya doya bakardım, Yüz üstü devrilen yüzüne memleketimin.

Doya doya bakardım Akpınar’da akşam telaşına. 

Tecde’nin parlayan ışıklarına. 

Doya doya bakardım gelinliğinden gülümseyen baharına. 

Kaysıdan dizilmiş gerdanlık, 

Kiraz kızıllığında küpelerine. 

Bilseydim bir kez daha “bulunmaz eşin” türküsünü söylerdim. 

Gönülleri coşturan aya bakardım Horata’dan. 

Güneşini seyrederdim Mihraplık’tan bayram namazında. 

Doya doya dinlerdim Teze Cami’den ezanını. 

Defalarca kapanırdım secdeye şahitliğinde kıble duvarının. 

Sen uyurken yürürdüm İstasyon Virajı’na ta Kanal Boyundan. 

Durup dinlerdim Yeşiltepe, Çarmuzu minibüsünün telaşla çağıran sesini. 

Binerdim Taştepe’ye, Battalgazi’ye giden otobüsüne. 

Bir kez daha adımlardım, 

Yeşilyurt’un tarih olan tarihi sokaklarını, Gündüz Bey’e uzanan. 

Kazırdım hatıralarıma, 

Her köşe başını her kaldırım taşını. 

Hayallerimi beslesin diye. 

Ağıtlar yakışmadı sana. 

Halaylarla şenlenen sokaklarına. 

“Yolun altı-üstü” tartışmasını şimdiden özledik, Alt üst olmuş sokaklarında. 

Kuzeyle çevrelenecek ulaşımın heyecanı varken, 

Güneyin kuzeyine karıştı. 

Ne ramazan sevinci kaldı, 

Ne de bayram coşkusu mateminin gölgesinde. 

Baharını göremedik penceresiz çadırlarda, Soğuk ve ürkütücü. 

Yazdan umudumuz yok artık. 

Viran olmuş mekanlarını çekiyor Alişan. Bahardan kalan arşivinden fotoğraflarla yan yana, Unutmamak için. 

Biz seni şimdiden özledik. Hasretin kor gibi yakıyor yüreğimizi, 

Kışın ayazında. 

Biz yaşarken tarih oldu albümdeki her resmin. 

Hepimiz yaşlandık her yaşta. 

Yaşanmışlıklar bir enkaza dönüştü. 

Mezarlığa taşındı soğuk ve ürkütücü makinalarla. 

Birlikte götürdüğün canlarla yan yana. 

Sen gittin bırakarak bizi, 

Gözyaşlarıyla arkanda. 

Şimdi senden kalan tek türkü. 

Fahri Kayahan’ın yüreğinden kopan. 

Figanla bestelenene nakarat. 

Hep bir ağızdan okunan, 

Uyan Malatya’m uyan derin uykudan 

Yorum yazın

Yorum yazmalısınız
İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Av. Özcan ÇETİN yazıları

Çok okunanlar